Farsça bir kelime olan namaz, Kur’ân’da “salat” kelimesi ile ifade edilmektedir. “Salat”, Duâ, uylukların başındaki iki tümsek kemiği hareket ettirmek anlamlarına gelmektedir.
Din ıstılahında ise namaz, “Peygamberimizin uyguladığı şekilde yerine getirilen, kalp, dil ve bedenle birlikte yapılan bir ibadettir.” Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur’ân Dili, I, 190-191
İmanı sağlıklı bir şekilde koruyabilmek, manevi hayatı geliştirmek dünya ve ahiret mutluluğunu elde etmek ve neticede huzurlu olabilmek için mü'min, Yüce Allah'la manevi irtibat kurmak ve bu irtibatı devam ettirmeye muhtaçtır. Çünkü insan Allah'ı bilmek ve ona ibadet etmekle tam bir huzura kavuşabilir. Yoksa ruhunda daima bir sıkıntı duyar. Fiziki varlığımızı sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek için nasıl yeme, içme uyuma gibi bir takım biyolojik ihtiyaçları gidermek zorundaysak, ruhumuzun canlılığını ve diriliğini muhafaza edebilmek ve ruhî melekelerimizi geliştirebilmek için de ibadet etmek zorundayız.
İbadet, yalnızca birtakım şekiller ve dış görünüşlerden ibaret değildir. İbadette esas olan özdür, huşûdur. Huşû olmadan yapılacak bir ibadetin içi boştur. Samimi bir Mü'min her hareketinin ve davranışının Allah'ın 1 Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur’ân Dili, I, 190-191 2 rızasına uygun olup olmadığını göz önünde bulundurur. Böyle hareket ettiği takdirde her meşrû fiil, bir ibadet hükmünü almaya başlar.
Namaz dinin direğidir. Müslümanın Yaratıcı’yla irtibatını sürekli canlı tutan namazdır. Bu itibarla namaz konusunda gevşeklik göstermemek gerekir. Ancak namaz şekilden ibaret kalmamalı, bir zevk haline dönüştürülmelidir.
İslam inancına göre Yüce Yaratıcı, her türlü eksiklikten uzaktır. Her şey ona muhtaçtır. O, hiçbir şeye muhtaç değildir. Varlığı kendindendir. Halbuki onun dışındaki bütün varlıkların varlığı O’na bağlıdır. İşte insan, kendisini var eden Yaratıcıyla irtibatını devam ettirebilmek için Allah’a ibadet etmeye muhtaçtır.
Buna göre namaz, irade, akıl, duygu ve bunun sonucu olarak iman sahibi bir kişi için, istemeye istemeye yerine getirmek zorunda kaldığı bir külfet değil; tam tersine, tıpkı bir âşığın, mâşukuna karşı duygularını anlatmak için can atması gibi zevkle ve büyük bir arzuyla yerine getirmek isteyeceği bir ibadettir. Kamil manadaki bir ibadetin esprisi budur.
Namaz kılan Müslüman, ibadetinde "İhsan" mertebesini; Allah'ı görüyor gibi ibadet etmek hedefini gerçekleştirmelidir. İnsan, ömrü boyunca kıldığı namazlarında bu hedefe ulaşmaya ve bu hakikati yakalamaya çalışmalıdır. Allah'a bu şekilde yönelen ve O’nu bütün varlığıyla seven insan O’nun rızasına uygun bir şekilde yaşayabilmek için elinden geleni yapar ve O’nun sevgisine gölge düşürebilecek her şeyden büyük bir titizlikle uzak durur.
Yüce Allah, ilk insan ve ilk peygamber Adem (a.s.)’den itibaren bütün insanları “namaz” ibadeti ile sorumlu tutmuş ve bütün peygamberler, kavimlerine “namaz” kılmalarını emretmişlerdir.
Bakara, 2/83. Mâide, 5/12. Yûnûs, 10/87. Hûd, 11/87. İbrâhîm, 14/37,40. Meryem, 19/31,35. Tâhâ, 20/14,132. Enbiyâ, 21/73; Lokman, 31/17
IV- Konu İşlenirken Başvurulabilecek Bazı Ayetler
“Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir.” Bakara, 2/153
İman kalbine yerleşmiş ve gerçek mü’min niteliğini kazanmış bir müslümana namaz kılmak ağır ve zor gelmez.
Konunun daha detaylı anlatımı için tıklayın.